DAHİ AVCILARI İŞBAŞINDA!

Deniz Güçer`in Prof. Dr. Necate Baykoç Dönmez ile röportajı… Artık aramızda `Dahi Avcıları` var. Hacettepe Üniversitesi tarafından başlatılan AB destekli proje sayesinde beşikteki dahileri bulacağız. … 

 

       Artık aramızda `Dahi Avcıları` var. Hacettepe Üniversitesi tarafından başlatılan AB destekli proje sayesinde beşikteki dahileri bulacağız. Çocuklarının üstün zekalı veya dahi olduğundan şüphelenen aileler Hacettepe`ye ulaşarak cevabını öğrenebilecek. Prof. Dr. Necate Baykoç Dönmez başkanlığındaki ekip şimdiden iki dahiye ulaştı. Ancak kurallar gereği siz onları göremiyorsunuz. Sadece şunu söyleyebiliriz: İki yaşındaki küçük bir kız hem okuyabiliyor, hem yazabiliyor. Projenin mimarı Baykoç, Hacettepe Üniversitesi Çocuk Gelişimi ve Eğitimi Bölümü, Özel Eğitim Anabilim Dalı Başkanı. Hayatını özel çocuklara ve onların eğitimine adamış bir isim. Üstün yetenekli çocuklara özel eğitim veren Bilim ve Sanat Merkezleri`nin mimarı olan Baykoç, uzun zamandır okul öncesi dahilerin eğitimi üzerine çalışmalar yapıyordu. Fırsat kapıyı AB Eğitim ve Gençlik Programları Merkezi 2005 yılı Leonardo Da Vinci programı sayesinde çaldı. Türkiye`nin en genç profesörlerinden olan Baykoç, `Dahi Çocuklar` projesini buraya gönderdi. Proje, 2571 teklif arasından 347 asil proje arasına girdi. AB`nin çok ilginç bulduğu ve desteklediği proje kapsamında üstün zekalı çocuklar üzerine çalışan 6 kişilik ekip bir araya geldi ve ilk adım olarak konuyla ilgili çalışmalar yapan İngiltere ve İskoçya`da toplantılar düzenlendi. Baykoç ve ekibi iki ülkede dahi çocuklar merkezlerine giderek incelemelerde bulundular. Sonra da Türkiye`ye dönüp düğmeye bastılar.

       İlk toplantılar şimdiye kadar çocuklarının dahi olduğundan şüphelenen ailelerle gerçekleştirildi. Tamamen gözlerden uzak gerçekleşen bu toplantılarda dahi çocuklar seçildi. Sayı vermekten kaçınan Baykoç, sadece bir `sır` veriyor. Türkiye`de şu anda iki yaşında olduğu halde okuma-yazma bilen ve IQ seviyeleri çok üst düzeyde iki çocuğumuz var!

       Çocukların seçilmesinin ardından ikinci aşamaya önümüzdeki günlerde geçilecek. Aileler, dahi çocuklara nasıl davranmaları gerektiği konusunda eğitilecekler.

Projeden bahseder misiniz?

       Üstün yeteneklilerle ilgili çalışmalar Osmanlılarla başlar; Enderun mektepleri. Üst düzey yönetim kadroları, askeri idare, sanatçıların hepsi Enderun`dan çıkmadır. Bu, dünya devletlerince de örnek alınmıştır, hala öyledir. Cumhuriyet tarihine geçtiğimizde, önce Atatürk yüzyılın dahisi. Onun düşünce sistemi içinde çıkan yasalar var. Ardından fen liseleri, Anadolu liselerinin kurulmasını sayabiliriz. 1990`larda özel çocuklar için Bilim Sanat Merkezleri kuruldu. Ben isim annesi sayılabilirim. Sayıları 30`a ulaştı. Bu merkezlerde üstün yetenekli çocuklar okul saatlerinin dışında üstün matematik, fen veya sanat eğitimi alıyor. Projeye gelirsek… Amacı bebeklik ve okul öncesi dönemde üstün ve özel yetenekli çocukların tanınması, bunlara eğitim programları verilmesi. Buna bağlı olarak ilköğretimdeki programların değerlendirmesini de amaçlıyoruz.

Projenin tam adı ne?

       `Üstün Yetenekli Okul Öncesi, İlköğretim Dönemindeki Çocukların Eğitim Programlarının İzlenmesi` projesi. İlk aşamada İngiltere ve İskoçya`da üstün yeteneklerle çalışan üniversite, STK ve diğer kurumları inceledik. Ardından sadece İngilizlerin katıldığı özel bir konferansa konuk oldum. Türkiye`de yarattığımız BİLSEM sistemi İngilizlerin çok ilgisini çekti. Londra`nın kuzeyinde uygulamayı düşünüyorlar.

Projenin amacı ne peki?

       Okul öncesinde çocukların doğru tanınması. Çünkü aileler paniğe kapılıyor. İki yaşında bir çocuk okumaya başlıyor, dört işlemle matematik yapıyor. Ya da başka bir örnek vereyim. Bir çocuğumuz vardı. Öğrenme güçlüğü var diyorlar. Çünkü yaramaz, dikkati dağınık… Çocuk ABD`ye gidiyor ve üstün yetenekli olduğu ortaya çıkıyor. Orada eğitim alıyor. Şu an 8. sınıfta okuyor, aynı zamanda tıp fakültesi 3. sınıfa devam ediyor. Yetmiyor dinler tarihini araştırıyor. Projenin ardından yaygınlaştırma çalışmalarında dikkat edeceğimiz konu tamamen ailelerin ve eğitimcilerin eğitimi olacak. Ailelerin eğitimi neden önemli? Bu tür çocuklar toplumun ilgisini çektiği için gündeme getirilmek isteniyor. Bu sakıncalı. Hem çocukların belirlenmesi açısından, hem toplumla kaynaşmaları… Okul öncesinde yanlış yönlendirmeden çekiniyoruz. Çünkü bu çocuklara ulaşmak isteyen farklı gruplar var. İsim veremem ama yurtdışından ve yurtiçinden gruplar olabiliyor. Çocukları alıp yönlendirmek isteyebiliyorlar. Az önce anlattığım ABD`deki olay belki örnek sayılabilir. Üstün yetenekli çocuklarımızı kaybetmememiz gerekiyor. Ailelerin ve eğitimcilerin iyi eğitilmesi şart. Dahi beyine talip elbette çoktur. Ama istiyoruz ki bu çocuklar eğitimlerini tamamladıktan sonra insanlığa, toplumlarına faydaları olsun.

Aileler nasıl davranmalı?

       En önemlisi çocukların ön plana çıkarılmaması. Çünkü bir süre sonra `Ben dahi çocuğum, ben dahi çocuğun annesiyim babasıyım` gibi bir durum yaşanıyor. Oysa geleceği üstün çocuklar yönlendirecekse, bilimde, sanatta, askeriyede öne çıkacaklarsa çocukların toplumdan kopmamaları lazım. Yaşıtlarıyla birlikte olmaları önemli. Fiziksel engelli çocukları, zor öğrenen çocukları da bilmeli. Dahilerin de duyguları yaşıtlarıyla aynı. Yaşaması gerekenleri yaşamalı. Topluma entegre olmazlarsa `üstün varlık` olduğunu düşünür hale geliyor. Bunda suçlu aile, eğitim çevresi… Aile erken okuma öğrenmemesi için gazete almıyor mesela. Yanlış. Bazıları maddi yönden sıkıntıda olduğu için yeterli eğitim aldıramıyor. Devlet okul öncesinde de bunlara el atmalı bence.

Bu çocuklar nasıl bir eğitim almalı?

       Dünyada ve bizde ayrı okul modelleri uygulandı. Ama hiçbir zaman ideal değil. İskoçya`da üstün sözcüğünü bile kullanmıyorlar, yetenekli diyorlar. İleride insanlığa faydalı geri dönüşleri olsun diye. Ama mutlaka kendi beyin hızında olan çocuklarla da bir arada olmaya ihtiyaçları var. Zaten birbirlerini bakınca tanıyorlar. İlginç, ama gözlemler hep bu yönde.

Gördüğünüz en yüksek IQ kaç?

       170 olan bir çocukla çalıştım. Böyle bir iki çocuğumuz var. Biri kız, iki yaşında. Okuyabiliyor. IQ`ları çok yüksek. Ama ölçülmedi. IQ standart bir ölçüm. Fakat ne kadar sağlıklı bir değerlendirme yapılıyor tartışılır. Okul öncesinde testin uygulandığı ortam, şartlar çok önemli. Çocukların uzun süreli izlenmesi lazım.

Türkiye için bir sayı verebilir misiniz?

       Sayı vermek doğru değil. Çünkü bize gelemeyen, kırsal kesimde dahi çocuklarımız var. Türkiye genelinde yüzde 2 deniyor.

Projenin devamında ne olacak?

       Okul öncesi kurumlarda üstün yetenekli olduğu öğretmenleri ve aileleri tarafından tahmin edilen çocuklar değerlendirmeye alınacak. Uzun süreli ve çok yönlü değerlendirmeler bunlar elbette. Ardından ailelerle grup eğitimi, çocuklarla özel eğitim çalışmaları yapılacak, bireysel görüşmeler yapılacak. Bunu tamamen bizim ekibimiz yapacak.

Peki bu konuda bilgilenmek isteyenler nereye başvurmalı?

       Aileler 312 305 18 37 nolu telefondan ya da nbdonmez@yahoo.com mail adresinden bize ulaşabilirler.

Aile nasıl `Bu çocuk dahi` diyecek?

       Ailenin dikkatini çeken olaylar zaten oluyor. Şimdi hiperaktif olanlar üstün yetenekli gibi bir moda var. Öyle değil. Çok büyük merak, çok soru sormak ortak özellikleri sayılabilir. Ama bazı konular sadece uzmanların bulabileceği şeyler. Mesela bu çocukların çoğu 4 yaşında okuyabilir. Hepimiz meraklıyız ama onların ilgisi daha yoğun, yaşıtlarınınkinden farklı ilgileri var. Saatlerce yoğunlaşabiliyor, bıkmıyorlar. Sadece matematik-sanat değil, çoğu birçok alanda yetenekli. Sentez ve analiz yetenekleri çok güçlü. Birçok insanda bu saydıklarım çok güçlü olabilir. Ama bu çocuklarda birçoğu bir arada. Olayda detaylarla uğraşırken birden çıkıp yukardan genele bakabilirler. Ana dillerini kullanmaları muhteşem, sözcük dağarcıkları çok geniştir. Tüm çocuklar üç yaşına geldiğinde çok soru sorar. Ama bunlar rasgele soru sormuyor. Sordukları bizi düşündürecek sorular. Üstün yetenekli çocuklarda adalet, demokrasi, eşitlik, merhamet duyguları çok daha yoğun ve gerçekçi. Mesela çocukların bazılarında sözel iletişimi bozuk olanlar var. Öğretmen o çocukları öğrenme güçlüğü var gibi tanımlıyor. Aslında sözcükler zihinsel işleve yetişemiyor.

Nedir bu BİLSEM?

       BİLİM ve Sanat Merkezleri 1992 yılında Milli Eğitim Bakanlığı tarafından kuruldu. Merkezler, üstün yetenekli çocuklara özel imkanlar sunuyor. Dahi çocuklar okul sonrasında haftada üç-dört gün bu merkezlere giderek ilgi alanlarıyla ilgili uzman danışmanlarla çalışma imkanı buluyor. Sanattan yüksek matematiğe kadar her alanda dahilerin sorularına cevap verecek veya onları yönlendirecek uzmanlar bulmak mümkün bu merkezlerde. Bakanlık şimdiye kadar BİLSEM`lerin sayısını 30`a yükseltmeyi başardı.

Akşam Gazetesi Yazarı Deniz Güçer – 2006

ÜSTÜN ve ÖZEL YETENEKLİ ÇOCUKLARIN EĞİTİMİ

Geçmişte ve günümüzde, tüm dünya da ve tarihimizde üstün ve özel yetenekli bireyler, toplumun her zaman dikkatini çekmişlerdir. Bu amaçla Devletler, yönetimlerini devam ettirecek liderleri ve yönetim kadrolarını oluşturmak, bilim, sanat ve spor alanlarında üstün ve özel yetenekli bu insanlardan yararlanmak istemişlerdir. Üstün ve özel yetenekli bireylerin eğitimi için, tarih boyunca çeşitli çalışmalar yapılmıştır. Bu özel bireyler, bazen doğru yönlendirilmeleri sonucu, çoğu kez de kendi çabaları ile üstün yeteneklerini ortaya koyabilmişlerdir. İnsanlığın yararlanabildiği kadar, toplumda kaybolup giden, herhangi bir birey gibi fark edilmeyen üstün ve özel yetenekli insanların sayısı da az değildir. Bugün insan gelişimine kalıtım ve çevrenin birlikte katkı sağladığı kabul edilmektedir. Genetik özellikler, zaman sürecinde çevre uyaranları ile olumlu veya olumsuz yönde etkilenmektedir.

TANIM

Tarihte üstün zekâ ve yetenek ile ilgili çalışmalar ve tanımlar Eflatunla birlikte görülmektedir. Eflatun toplumdaki bireyleri bakır, tunç, gümüş ve altına benzeterek sınıflamış ve tanımlamıştır.

Sonraki yıllarda 19. yy.’da Sir Francis Galton zekâ ile ilgili çalışmalar yapmıştır. Galton tarafından zekâ, bilgileri yapısallaştırma ve kullanma olarak belirtilmiştir.

Üstün yetenekli çocuklar üzerindeki çalışmaların öncüsü sayılan Lewis Terman zekâ ile ilgili geniş çalışmalar yapmış zeka bölümü (IQ) 140 veya üstü olan çocukları dahi çocuklar olarak tanımlamıştır.

20. yy.’da ise Binet ve Simon zekâ ile ilgili üç temel özellik ileri sürmüşler; “Verilen bir yönergeyi anlama ve zihinde tutabilme, bir duruma başarı ile uyum sağlayabilme ya da beklenen davranışı sergileme yeteneği, bireyin kendini değerlendirerek, yaptığı davranışın doğruluğunu denetleyebilme yeteneği olarak tanımlamışlardır.

Piaget’e göre ise zekâ, zihnin değişme, kendini yenileme gücü olup, bireyin çevreye uyum sağlamasıdır. Zekânın, zihinsel işlemler sistemi olarak zihinsel yapı ile çevre arasındaki dinamik denge kurduğunu öne sürer.

Gardner’e göre zekâ, bir problemi çözme ya da farklı kültürel ortamlarda bir ürüne şekil verme yeteneğidir. Gardner, çoklu zekâ kuramını öne sürmüştür. Zekâyı oluşturan yetenek alanlarını dil, matematik, mekan, beden, müzik, sosyal, doğa ve kişisel olmak üzere sekiz grupta açıklamıştır.

Devamını Okumak İçin Tıklayın